Otobüsün Buğulu Camına Çizilen Kalp
Merhaba kahve köpüğüm, merhaba günümün güzel geçme sebebi, merhaba güvercinim, merhaba sonbaharımın yaprağı ilkbaharımın papatyası yazımın güneşi kışımın ayazı...
Kalbimi orta yerinden nokta atışı ile vurmayı nasıl başardın? Hem de sadece bir bakışla. Öyle bir baktın ki belki o bakışı sen bile hatırlamıyorsundur. Sen otobüsün o soğuk ve buğulu camına çizdiğim bir kalpsin, gökyüzünde yıldız var mı diye her baktığımda yaşadığım o mutluluksun. Yağmur damlaları avucuma damlasın diye avucumu her açtığımda damlayan su damlacığı, sen eski bir defterin arasındaki kurumuş bir gül yaprağısın soğukta titreyen bir güvercin gibi öyle masum öyle hoşsun sen anlatmaya kelimelerimin yetmediğisin sen.
Kendine benim gözümle baksan o dakka aşık olurdun. Bana dizeler yazma deme içimden dökülüyor bu sözler engel olamıyorum. Hoş zaten olmak da istemiyorum. Birazcık geleceği hissetseydin anlardın sen de beni. Fakat sende öyle bir yeti yok maalesef. Olsun önemli değil ben sana aşkımı anlatmaya razıyım. Seni sana senin anlayacağın dilden anlatayım. Benim sana olan aşkım bir galatasaraylının Falcao'yu beklemesi gibi evet, galatasaraylı değilim belki sen de değilsin bilmiyorum ve bu söz bana ait değil zaten mühim olan da bu değil. Bir annenin evladının anne demesini beklemesi gibi ya da şairin de dediği gibi yokuş aşağı sürülen bir bisiklete binmek gibi hep bir düşeceğim korkusu, hep bir canım yanacak korkusu...
Daha çok örnek var mesela bir külah dondurma yemek için bütün sene yazı beklemek gibi, ya da tam tersi kardan adam yapmak için tüm sene kışı beklemek gibi. Elimde olsa senin kardan adamını yapardım ama o kadar yeteneğim yok. Sende çizdiğim o portreyle idare edeceksin artık.
Kalbimi orta yerinden nokta atışı ile vurmayı nasıl başardın? Hem de sadece bir bakışla. Öyle bir baktın ki belki o bakışı sen bile hatırlamıyorsundur. Sen otobüsün o soğuk ve buğulu camına çizdiğim bir kalpsin, gökyüzünde yıldız var mı diye her baktığımda yaşadığım o mutluluksun. Yağmur damlaları avucuma damlasın diye avucumu her açtığımda damlayan su damlacığı, sen eski bir defterin arasındaki kurumuş bir gül yaprağısın soğukta titreyen bir güvercin gibi öyle masum öyle hoşsun sen anlatmaya kelimelerimin yetmediğisin sen.
Kendine benim gözümle baksan o dakka aşık olurdun. Bana dizeler yazma deme içimden dökülüyor bu sözler engel olamıyorum. Hoş zaten olmak da istemiyorum. Birazcık geleceği hissetseydin anlardın sen de beni. Fakat sende öyle bir yeti yok maalesef. Olsun önemli değil ben sana aşkımı anlatmaya razıyım. Seni sana senin anlayacağın dilden anlatayım. Benim sana olan aşkım bir galatasaraylının Falcao'yu beklemesi gibi evet, galatasaraylı değilim belki sen de değilsin bilmiyorum ve bu söz bana ait değil zaten mühim olan da bu değil. Bir annenin evladının anne demesini beklemesi gibi ya da şairin de dediği gibi yokuş aşağı sürülen bir bisiklete binmek gibi hep bir düşeceğim korkusu, hep bir canım yanacak korkusu...
Daha çok örnek var mesela bir külah dondurma yemek için bütün sene yazı beklemek gibi, ya da tam tersi kardan adam yapmak için tüm sene kışı beklemek gibi. Elimde olsa senin kardan adamını yapardım ama o kadar yeteneğim yok. Sende çizdiğim o portreyle idare edeceksin artık.
Yorumlar
Yorum Gönder